Mustafa Ali ÖZTÜRK


YAZMAK DA OKUMAK KADAR ÖNEMLİDİR

YAZMAK DA OKUMAK KADAR ÖNEMLİDİR


Yazma eylemi kimsenin tekelinde değildir. Bazen çeşitli ortam ve platformlarda artık klişe haline gelen, her önüne gelen yazı yazıyor, yazar oldu, herkes gazeteci oldu vb. sözleri çokça duymaya başladık. İnsanların yazmaya heves etmesini küçümsemek, engellemek, istememek ülke menfaatlerine ve devletimizin hedeflerine darbe vurmak demektir. Biz eğitimciler ise devletimizin hedefleri ile uyumlu olarak insanlarımızın kendilerini yazarak ifade etmelerini istiyor ve bu doğrultuda genç nesilleri yetiştirmeye çalışıyoruz.

Türk Milli Eğitim Sisteminin en önemli hedeflerinden biri bireylerin kendini yazarak ifade etmesidir. Bu doğrultuda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu´nda ifade edilen Türk Millî Eğitiminin Genel Amaçları ve Temel İlkeleri doğrultusunda hazırlanan Türkçe Dersi Öğretim Programı´nda yazma konusunda öğrencilerin;

Dinleme/izleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerinin geliştirilmesi, Türkçeyi, konuşma ve yazma kurallarına uygun olarak bilinçli, doğru ve özenli kullanmalarının sağlanması,

Okuma, yazma sevgisi ve alışkanlığını kazanmalarının sağlanması, duygu ve düşünceleri ile bir konudaki görüşlerini veya tezini sözlü ve yazılı olarak etkili ve anlaşılır biçimde ifade etmelerinin sağlanması,

Basılı materyaller ile çoklu medya kaynaklarından bilgiye erişme, bilgiyi düzenleme, sorgulama, kullanma ve üretme becerilerinin geliştirilmesi,  hedeflenmektedir.

Bu hedeflere ulaşmak için hali hazırda birçok çalışma yapılmakta ve yapılan çalışmalar devletimiz tarafından desteklenmektedir. Okullarımızda öğrencilerimize yazma alışkanlığı kazandırmak için, duygu ve düşüncelerini yazarak da ifade edebilmeleri için farklı şekillerde ve türlerde yazma eğitimi verilmekte ve öğrencilerimizin yazı yazmaları teşvik edilmektedir. Öğrenciler ilgili derslerde -Türkçe Dersi gibi- şiir, hikâye, masal, günlük, anı, biyografi (yaşam öyküsü), otobiyografi (öz yaşam öyküsü) makale, deneme, mektup, fabl gibi farklı edebi metin türlerinde eserler vermektedirler. Bunun yanında haber ?bildirme- metinlerini nasıl yazacaklarını kurallarıyla birlikte öğrenmektedirler. Kısacası yazmanın önemi genç nesillere aktarılıyor. Bunun içinde örnek çalışmalar yapılıyor. Yazmaya alıştırılıyor. Hatta okullarda yazarları öğrenciler olan gazete ve dergi gibi süreli yayınlar çıkartılıyor.  

Teknolojinin özellikle sosyal medyanın da etkisiyle yazmayı seven, yazmaya alışmış bireyler hızla çoğalıyor. Bu bireyler okulda yazma konusunda gerekli eğitimi alıyor. Alınan eğitim sonucunda belli bir seviyeye ulaşan yazarlar toplum tarafından takip ediliyorlar. Yazan insanların yazılarını beğenmeyebilirsiniz ama küçümseyemez ve yazmalarını engelleyemezsiniz. Okumazsınız olur biter.

Özellikle -yukarıda bahsettiğim-  yerel amatör gazetecilerin bazılarının dillerine pelesenk olan, "Her önüne gelen alıp eline kalemi yazıyor, herkes gazeteci oldu, herkes yazar oldu." sözünü üzülerek ve haksızlığa uğradığımı hissederek karşılarım. İnsanların yazmalarını kendiişlerine vurulan bir darbe olarak görüyorlar. Bunu dile getirenlere hak verip(!) soruyorsun: "Siz hangi iletişim fakültesinin gazetecilik ya da radyo-televizyon bölümünden mezun oldunuz? Hangi yazarlık okulundan mezun oldunuz?(Yazarlığın özel bir okulu da yoktur.) Cevap kem küm. Söylemleri ile uygulamaları çelişiyor. Anlıyoruz ki onlar da her önüne gelenden biri. Gazetecilik veya yazarlık ile kendi tabirlerine uygun bir alakaları yok. Biraz araştır ya bilmem ne meslek lisesinden mezun olmuş ya açık öğretim bilmem ne fakültesinden mezun. Sorsan her önüne gelen yazar her önüne gelen gazeteci(!) Çağımız yazmayı gerektiriyor ve yazan insanları alaşağı etmeyin. Biz öğretmenlerin de emeklerini heba etmeyin.

Yazan insanımızı kendi menfaatleri doğrultusunda eleştirenleri de bir zahmet susturun. Çünkü ülkemizdeki okuma alışkanlık seviyesinin düşük olmasının sebeplerinden biri de az yazıyor olmamızdır. Bugün gidin  tüm yazarları araştırın, hepsi iyi birer okurdur. Okumadan yazamazlar. Bu denklemden yola çıkarsak yazmaya heves eden insanlarımız bu heveslerini gerçekleştirebilmek için mutlaka okuyacaklardır. Tekrar ediyorum okumadan yazamazlar. Okusalar da belki iyi birer yazar olamazlar; ama bu uğraşlarının sonunda dikkatli birer okur kalabilirler. O yüzden yazan insanları küçümsemek yerine yazmaları için teşvik edelim. Yetenekleri yoksa hevesleri bitince yazmayı bırakırlar, ancak okumaya yetenek gerekmediği için devam etme olasılıkları yüksek olacaktır.

Özellikle çocuklarımızı yazmaları konusunda teşvik edelim. Yazdıkça okuma alışkanlıkları da gelişecektir. Bu bizim toplumsal geleceğimiz için hayati önem taşımaktadır. Yazanın yazısı mükemmel olamayabilir, ilgimizi çekmeyebilir, hatalarla dolu olabilir. Bunlara takılı kalmadan onları olumlu eleştiri tekniğini kullanarak teşvik edebiliriz. Teşvik edersek toplum olarak, devlet olarak biz kazanırız. Buna her zaman ki gibi çok ihtiyacımız var. Sadece konuşan insanların arasında hem konuşup hem de yazan insanlar kendileri daha iyi ifade edebilme olanağı bulur. Konuşarak ifade edemeyeceğimiz birçok şeyi yazarak daha iyi ifade edebiliriz, içimizde kalmaz. Kendisini tam olarak ifade edebilen insanların oluşturduğu toplumlarsa daha sağlıklı bir yaşam sahası oluşturabilirler.

Sonuç olarak yazmak en az okumak kadar önemli bir mefhumdur. İnsanlarımızı en az okumaya teşvik ettiğimiz kadar yazmaya da teşvik etmeliyiz.  Yazmak da okumak kadar gerekli bir olgudur.