Mustafa Ali ÖZTÜRK


ÖLDÜRME, YAŞAT!

ÖLDÜRME, YAŞAT!


Ölüm insanların yaratılışıyla ortaya çıkan eski bir vakıa.-3.5 milyar yıllık bir geçmişi olan bir vakıa- Ölüm, organizmayı yaşatan biyolojik fonksiyonların durmasıdır. İlk ölen insan Hz. Adem´in oğlu Habil´dir. İnsanlık tarihinin ilk evladı olan Habil, haksız yere ilk ölen insan olduğu için kimi âlimler tarafından ilk şehit ve mazlumların ilk atası olarak kabul edilir. Kabil ise ölümün ne demek olduğunu bilmeden kibir ve kıskançlık yüzünden kardeşini öldürür. Yeryüzünün ilk katili ve canilerin ilk atası olarak dimağlara kazınır. O günden bu güne ne Habiller tükenir ne Kabiller tükenir. Kabillere hep Habil bulunur.

Ölen de öldüren de ölüm denen o sarsıcı, elim olayın tarafı olurlar. Ölüm olayına insanlar farklı tepkiler verirler. Tepkiler, ölen kişinin kimliğine, toplum içindeki maddi ve manevi konumuna, yaşına, cinsiyetine, yaşına, ölüm şekline vb. göre değişir. Ancak ölen her insanın ardından üzülen yaşaması gerektiğini düşünen, yaşamın insana verilen bir nimet olduğunu bilen ve bu doğrultuda bu nimetten son haddine kadar yararlanılması gerektiğini düşünen bir toplumumuz vardı. Günümüzde ise bu düşünce sistemi yok oldu. İnsanlar için ölüm sıradan bir hal aldı. ?Ölenle ölünmüyor.? klişesini her durumda aklımıza getirir olduk. ?Ölenin öldüğüyle kalması? gerektiğine karar verdik. Yaşadığımız onca karanlık ölüm karşısında üzerimize adeta ?ölüm sessizliği çökmüş? durumda. Ancak atalarımızın ?Ölüm bir kara devedir ki herkesin kapısına çöker.? sözünün bir gün başımıza geleceğini de unutmamalıyız. O kara deve kapımıza geldiğinde iş işten geçmiş olur.

Ölüm yaşadığımız zamanın en sıradan olaylarından biri haline geldi ya da getirildi. İnsanlar ölüm denen kavramın sıradan bir olay olmadığı, ibret alınması gereken bir olay olduğunu, insanı yaşatmanın daha ali cenap bir davranış olduğunu bilmesi gerekirken, ölüm kavramına alıştı-(rıldı). Artık ölümler dikkate alınmayacak kadar sıradan olaylar haline geldi. İnsanlar film izler gibi katledilen insanların katledilişini büyük bir soğuk kanlılıkla izliyor. İnsan hayatının bir değeri kalmadı.

Bir de insanoğlu ne yazık ki ölüleri bile sınıflandırır konuma geldi. Ölenlerin neden öldüğüne bakmak yerine kimin öldüğüne bakıyor. Ölenin salt bir insan olmasından çok, kim olduğu dikkatleri celp ediyor. Ölen kişinin çeşitli standartlara göre değerlendirilmesi sonucu bazı ölümler normal karşılanıp, hayatın akışını etkileyemiyor. Görülmüyor, değer verilmiyor ve saygı duyulmuyor. Dünyada yüz binlerce insan katlediliyor ve sessizce gömülüp gidiyor. İnsanlığın umurunda bile değil. Katledenler modern(!) batının bireyleri ya da onların elemanlarıysa katledilenin anılmaya değer bir yanı kalmıyor. Katillerin kimliğiyle katledilenlerin kimliği irdelenmeden katliamlar irdelenmiyor. Bu da bazı ölümleri yüceltirken bazı ölümleri sıradanlaştırıyor.

Bu konuya sıcağı sıcağına şu örneği verebiliriz: Yeni Zelanda´da Cuma namazı sırasında iki camiye birden saldıran Hristyan(cı) terörist Brenton Tarrant, 49 suçsuz kişiyi öldürdü, onlarca kişiyi de yaraladı. Ölenler masum Müslüman, katil, terörist ise Hristiyan olunca bu acı olayın tartışma zemini de değişti. Yaşanan vahşet kısaca geçiştirildi ve Müslümanların kendilerini sorgulaması gerektiği noktasına varıldı. İslam ile alakası olmadığını düşündüğüm İslamcı(!) terör örgütleri öne sürülerek, bakın bunlar orayı burayı kana buladı, karşılığında da bu oldu dendi. Ancak bu adı geçen örgütlerin kılıcındaki kana baktığınızda sadece Müslüman kanı görürsünüz. İŞİD nerede yaşıyor ve kimi öldürüyor. İŞİD gibi örgütlerin hedefi Müslümanlar. Irak´ta Suriye´de on binlerce Müslümanı katleden bu örgütler bahane edilerek daha çok Müslümanın kanı akıtılıyor ve maalesef hayat hakları ellerinden alınıyor.  

Suçsuz insanlar ibadethanelerinde oldukça masumane bir şekilde özgür iradeleriyle inançlarının gereği olan ibadetlerini Cuma namazlarını eda ederken eli kanlı Hristiyan terörist onları öldürüyor. Aramızdan bile birileri çıkıp ?Bunun sorumlusu da Müslümanlardır.? diyebiliyor. İnsanlığın bir olup bu acı olayı birlikte lanetlemesi gerekirken bir kısım insan canlı yayınlanan bu katliamı yok sayamayacağı için dil ucuyla lanetleyip, lafın sonunda yüce dinimizi ve dolayısıyla biz Müslümanları suçluyor.

Dünyaya şöyle bir bakıyorum. Filistin´de öldüren Yahudi, Arakan´da öldüren Budist, Çin´de öldüren Ateist, Yeni Zellanda´da öldüren Hristiyan, Irak´ta, Suriye´de, Somali´de öldüren terörist; ama ölenler hep masum Müslüman. Terörü iddia ettikleri gibi biz Müslümanlar destekliyorsak neden hep ölen Müslümanlar olsun.

Bu iftiralara kanmamak gerek. Yüce dinimiz İslam´ın bir saygı, hoşgörü dini olduğunu dünyaya ispat etmemiz lazım. "Lâ-ikrâhe fî´d-dîn yani ?Dinde zorlama yoktur.? ayeti kerimesine binaen bizim dinimize inanmayan insanlara son derece insancıl yaklaştığımızı ve zorla Müslüman olmalarını istemediğimizi göstermemiz lazım. Müslümanlara düşen barışçıl tebliğdir. İslâm´ı tebliğ edersiniz, onu yaşayacak bir ortam hazırlarsınız, gerisi insanların vicdanına kalmıştır. İster inanır, ister inanmaz. Dini ister yaşar, ister yaşamaz. Ayrıca "Kâfirûn" sûresi bu konuda İslam´ın temel prensibini ortaya koymuştur: "Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylere tapmam. Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. (...) Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (Kâfirûn Sûresi, Âyet: 2, 3, 6) der. Biz diğer inanç sistemlerinden farklı biçimde son ve hak olan dinin mensubu Müslümanlar olarak yukarıda zikrettiğim ayetleri iyi yorumlamalı ve farkımızı ortaya koymalıyız. Irkçı bir Yahudi´den, bağnaz bir Hristiyan´dan, cahil bir Budist´ten ya da taassup sarmalında dönen diğer inanç sistemlerinden farklı olduğumuzu tüm dünyaya göstermeliyiz. Onlar gibi davranırsak bugünkü yaşanan elim olaylara can suyu olmuş oluruz.

Hak din İslam´ın yegane temsilcisi Büyük Türk milleti dünyanın hedefinde. Bunun bilincinde olarak hareket etmeliyiz. Birlik ve beraberliğimiz sağlamlaştırmalıyız. Tüm insanların din, dil, renk, mezhep, ırk ayrımı olmadan birlikte barış içinde yaşamasının mümkün olduğunu dünyaya tekrar göstermeliyiz. Tarihimizde bunu gerçekleştirmiş dünyanın barış ve huzur içinde yaşamasını sağlamış Müslüman Türk devleti Osmanlı Devleti yapacaklarımızın teminatıdır.

Kardeşçe yaşamayı bu devirde bile gerçekleştiremeyen insanoğlunun ilacı biz olabiliriz. İnsanlardaki kendi inanışını, düşünüşünü, yaşayışını başkalarına kabul ettirme hırsını yok etmeliyiz. Yoksa ?Ölüm? en acı, en acımasız, en yıkıcı haliyle üzerimize çöktüğünde sadece yok olup gideceğiz. Arkamızdan üzülecek bir nesil bulamayacağız. Gençlerimize amasız sevgi göstermeyi ve saygı duymayı öğretmeliyiz. Bu bir yerden başlamalı. Neden bizden başlamasın. Ama önce birbirimizi sevmeli ve saymalıyız. Yaratılan her insan sevgi ve saygı içinde yaşamayı sonuna kadar hak ediyor.

Ölümler olmasın demeyeceğim; çünkü bunu istemek olağan akışın dışına çıkmak demek, hayat döngüsünün karşısında durmak demek, dursak da hayat döngüsü durmayacak. Ancak olağan dışı ölümler durmalı, durdurulmalı. Bunlar olağan karşılanmamalı. Üzerinde düşünmeli ve mazlumların nesli devam etmemeli. Zalimlerin nesli ise artık tükenmeli. İnsanımıza her ölümün ve her ölenin değerli olduğunu ölenleri kategorize etmeden değerlendirip, ona göre davranmamız gerektiğinin olağan bir durum olduğunu kanıksatmalıyız.

Dünya sevgi ve saygı ile ayakta durabilir. Bunu atalarımız yüce dinimizin direktifleri doğrultusunda yüzlerce yıl önce görmüş ve bunu bir yaşam felsefesi haline getirmiştir. Örneğin büyük halk şairimiz Yunus Emre ?Yaratılanı severim, Yaradan´dan ötürü.? diyerek tüm yaratılmış varlıkları sevmemiz gerektiğini vurgulamıştır. Sadece insanı değil dünyadaki bütün canlıları sevmeliyiz ve onların yaşam hakkına saygı duymalıyız. Temiz ve güvenilir bir dünyada yaşamak için bu şart. Yaşatabildiğimiz kadar yaşarız. Her ölüm insanlığın sonuna giden bir adımdır. Öldürmek yerine yaşatmayı, nefret yerine sevgiyi, kibir yerine saygıyı ön plana çıkaralım. Yeryüzünde yaşayan insanlar bunu hak ediyor. Olağan dışı ölüm asla yaşamın yanına yaklaşmamalıdır.

Başta Yeni Zelanda´da Cuma namazı sırasında Hristiyan(cı) teröristlerin katlettiği 49 suçsuz insan olmak üzere katledilen, yaşam hakları elinden alınan tüm mazlum insanları rahmetle anıyorum. Mekanları Cennet olsun inşallah.