Ahmet AKGÖNÜLLÜ


HANÇER ÖLDÜ

HANÇER ÖLDÜ


Yıl 1989 Ekim ayı. Uzun ve zorlu görevden sonra Kars´tan Fethiye EŞEN Ortaokulu na tayinim cıkmış ve gelip göreve başlamıştım. Tipik yörük bir Ege kasabası. Sıcakkanlı insanların yaşadığı içme suyunun evlere henüz gelmediği küçük bir kasaba. Biraz seracılık, o dönemlerde tütün ile geçimini sağlayan insanlar. Görevime başlamıştım.. 
Birgün tek caddesi olan yoldan evime doğru giderken belediye nin önünde kıyıda çöp bidonu olarak kullanılan varilin yan yatırılmış olmasından ziyade o varilin dışında debelenir gibi ayaklar gördüm. Yanina gidip no olduğunu anlamaya çalışırken o ayakların sahibi çıkıp doğrulurken kucağında kitaplar dikkatimi çekti. Ben daha sormadan " Bu MEMLEKET adam olmaz, köyümüz belediyelik oldu, muhtarlık zamanında ki kitapları da çöpe atmışlar onları topluyorum." diyerek soze başladı.. Hani derler ya pejmurde tıp. Tam da öyle. Ben Hançer dedi. Ben de Ahmet Hoca dedim. Yüzüme bile bakmadan "Hoşgeldin hocam" dedi. Içimden ben konuşabileceğim, dertlesecegim bir kafa dengi buldum diye düşündüm. Giderken " Benim dükkan karşıki çeşmenin arkasında" dedi ve kucağında kitaplarla çekip gitti. 
Ama bu adamı daha yakın tanımak için meraktan da duramıyordum. Böyle bir yerde, böyle bir pejmurde kılıklı insan çöpe atılan kitapları toplamış gitmişti. Bir-kac gün sonra yine aynı yoldan eve dönüyorum, birden HANÇER aklıma geldi. Doğru oraya. Dükkândaydı, bir şeylerle uğraşıyordu. Demirci dükkanı ama sanki çağlar öncesinden kalmış bur havası vardı. Eee çağlar öncesinden bir dükkana da çağlar ötesinden gelen bir adam yakışırdı. Bir teneke gösterdi, üzerine oturdum. Kendisi hep yerde otururdu. Konuşturmaya çalışıyorum ama O hep kısa cümlelerle cevap verirdi. Çayı da hiç eksik olmazdı. Çayları içtik ama HANÇER sorulan sorulara sadece kısa cevaplar vererek konuşurdu. Onu konuşması için başka yöntemler varmış, bende bilmiyor ve hiç o konularda tecrübem yoktu. 
O demirci adam, çağlar öncesini andıran dükkanda sanki çağlar öncesinden gelip numune olarak karşımdaydı. Zaten babadan kalma dükkan ve baba mesleğini devam ettiren bir adam.
Artık boş zamanlarımda yanına gider, dünden bugüne tarih, siyaset ve tasavvuf konuşurduk.... Bir türküsü vardı O ´nun efkârlaninca mirildanirdi. "Kırım dan gelirim, adım Sinan dır " Doğrusu o güne kadar duymamıştım. Çok eski mehter marşıymış. Sanırım 18. Yy dan kalma. 1774 de Kırım ı kaybedisimiz yıllarından kalma.... 
Hançer e daha çok uğramaya başlamıştım. Öğrencilik yıllarında kendisi Sosyalist olduğunu söylemişti. Ama memleket sevgisi, insan sevgisiyle dolu bir kalbi vardı. Insanları kırmaz kendi işinden başkasına karışmaz bu adam sanki Yesevi zamanında kalma, Bir Yunus, bir Somuncu Baba, bir Abdal Musa yi bana hatırlatıyordu. Başladığında Ortaasya bozkırlarında at koşturan, kılıç kuşanmış Çin seddini aşmak için hücum eder hali canlanırdı gözlerimin önünde. Bir Türk idealistiydi. Kendi hayatı pek buna uymasa da HANÇER fikirleri ve heyecanıyla bunu yaşar ve karşısındakilere hissettirirdi. 
Artık hemen hergun gider, sohbet ederdik. Hele yazları bazen gece yarıları köy meydanında sohbetle geçerdi. Toplum tarafından pek dikat çekmezdi, O da bundan zaten kaçardı. Oradan 1995 yılında ayrılmak zorunda kalmıştım. Ama zaman zaman hep birbirimizi arar sorardık. Teknolojinin sunduğu avantaj ile telefonla konuşurduk. Doğrusu daha fazla O beni arardı. 2016 yılında gidip görmek istedim. Dostum ve okul komşumuz olan Cahit Cengil´e HANÇER i de alıp gelmesini söyledim. Bende öğrencim Yücel Gülmez ile Caykenari köyüne gelmiş ve yine dostum Nihat Kuyben´in cayın içerken geldiler. Uzun yılların hasreti kolay bitmezdi. Oradan ver elini Saklıkent, oradan Yakapark gezmeleri. Tabi Cahit´in gözleme ve kar şerbeti unutulmasın. Güzel bir günün ardından vedalaştık... Ikinci yıl yine gittim ama görmek nasip olmadı. Zaman zaman konuşuyordu. Rahatsızlığını öğrenmiştim. Kendine zaten hiç dikkat etmezdi. 
06.02.2019 günü öğle saatlerinde telefonum çaldı. Baktım Cahit. Kendi kendime bu saatte aramaz, hep akşamları konuşurduk hayırdır diye düşünürken Cahit ´In ilk sozü" HANÇER ´i kaybettik" oldu..... Ne diyeceğimi bilemedim. Sadece ne zaman defnedilecegini sordum. Defnetmeye gittiğini söyleyince çaresizlikten ayaklarımın üzerine doğrulamadım. Çaresizlik ne demek olduğunu hayat çok güzel ogretiyormus. 
EŞEN halkı bilmeli ki büyük bir değeri kaybetti. O çağlar ötesinden gelen ve unutulan bir derviş, bir garip yolcuydu. Kondu ve göçtü. Ona son vazifemi yapamadığım için üzüntümü anlatamam. O nun hayatı bir roman gibi, tek başına dağ başında büyük bir çınar gibiydi. 
MEKÂNIN CENNET OLSUN HANÇER
SENİ HİÇ UNUTMAYACAGIM...../resimler/2019-2/9/1657193102090.jpg