Baki BAĞIRANGİL


Berat kandili

Berat kandili


Berat kandili

Cenab-ı Hakk´ın kullarına maddî ikramları olduğu gibi manevî ihsanları da vardır. Bu ihsana eren kimseler, büyük bir mazhariyete nail olurlar. 

Rabbimizin bize olan maddî ve manevî lütufları, İlâhî ikramları arasında mübarek geceler de vardır. Bunlara «Kandil geceleri» adı ve­rilmektedir. Bu gecelerden biri de Berat gecesidir. 

Berat kelimesi, berâet´in kısaltılmışıdır. BERAT, borçtan, isnad edilen suçtan kurtulmak manasına gelmektedir. Bundan başka, berat, devlet tarafından vazifelilere verilen ferman (tayin mucibi) ne; Ödenen vergi karşılığında mükelleflere verilen makbuza da denilmekte­dir.

Cenab-ı Hak okuduğumuz âyet-i kerimelerde buyurmaktadır ki: 

«Ha nüm. (Halel ile haramı vesaire hükümleri) açıkça bildiren (bu) kitaba yemin ederim ki, hakikat, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçek biz (onunla kâfirlerin uğrayacakları azabı) haber ve­ricileriz. (O, bir gecedir ki) her hikmetli iş, nezdimizden sâdır olan bir emirle, o zaman ayrılır» (3).

Kur´ân-ı Kerim, berat gecesinde Levh-i Mahfuz´dan alınmış ve bir bütün hâlinde dünya göğüne indirilmeye başlanmıştır. Bu gece­nin mübarek oluşunun başlıca sebebi de bundadır. 

Kur´ân-ı Azimüşşan inmezden önce insanoğlunun efkârını dalâ­let, kalbini küfür bulutlan kaplamıştı, insan mabud-ı hakikîyi bırak­mış, taşlara, ağaçlara ve putlara tapmaya başlamıştı. Abdin ibadet ve itaat bağları kopmuş, insan denilen varlık tefessüh edip kokmuştu. 

Cinayet ve rezaletler, sayılamayacak kadar çok, yazılamayacak kadar bayağı idi.

İşte bu duruma gelen yeryüzüne, Kur´ân-ı Kerim´in inmesinin bi­rinci kademesi, Şâbân-ı Şerifin onbeşinci gecesine tesadüf ettiğinden dolayı bu gece müstesna bir değer taşımaktadır. Bu gece hürmetine, birçok günahlar bağışlandığı için, BERAT GECESi adını almıştır.

İbn-i Mâce´nin Hazret-i Ali (r.a.) den rivayet ettiği bir hadîs-i şe­rifte buyrulmaktadır ki:

«Sabânın yan (onbeşinci) gecesi olduğu vakit, gecesinde (ibadet için) kalkınız. Gündüzünde oruç tutunuz. Zira Allah-ü Teâlâ güneşin batışı üe (beraber) dünya semasına rahmetiyle tecelli eder de (şöyle) buyurur: BiR MAĞFİRET DİLEYEN YOK MU ONU BAĞIŞLAYAYIM!

bîr rızık isteyecek yok mu ona rızık vereyim; bir dertli YOK MU (istesin de) AFİYET VEREYİM! Bu (davet) tanyeri ağarıncaya kadar devam eder». 

Bu gecede beş büyük haslet vardır: 

Birincisi: Hikmetli her iş bu gece tefrik ve vazife sahiplerine tev­zi olunur. Levh-i Mahfuz´daki İlâhî takdirler arasından o sene içinde cereyan edecek, hadise ve insanâtın istinsahına bu geceden itibaren başlanır ve Kadir gecesinde tamamlanır. 

Erzakla ilgili nüsha, Mikâil aleyhisselâma, harb, zelzele ve diğer felâketlerle ilgili nüsha, Cebrail aleyhisselâma; kulların işleriyle ilgili nüsha, Hazret-i Azrail´e verilir. 

İkincisi: Bu gece yapılan ibadetin fazileti pek büyüktür. Hazret-i Âişe validemiz şöyle naklediyor: Bir gün Hazret-i Peygamber yanıma girdi, elbisesini çıkardı. Biraz durduktan sonra tekrar giyindi. Ortak­larımdan birinin yanına gidecek diye beni bir kıskançlıktır aldı. O, dı­şarı çıkınca ben de peşine takıldım. Bakiü´l Garkad denilen kabristana vardı. Müminlere ve şehitlere dualar etti. Kendi yaptığımdan ken­dim utandım ve «Anam babam sana feda olsun. Sen Rabbinin rızası peşinde, bense dünya peşindeyim», diyerek geri döndüm. Biraz sonra Resûlullah da içeri girdi. Benim sık sık nefes alışımın sebebini sordu. Kendisine olup bitenleri anlattım. Buyurdular ki: 

«Allah´ın Resulü sana haksızlık edecek diye mi korkuyorsun?». Resûl-i Ekrem elbisesini çıkardıktan sonra «Bu gece ibadet yapmama müsaade eder misin?» dedi, ben de:

«Anam babam sana feda olsun, evet, cevabını verdim.» Namaz kılmak başladı. Bir ara secdede o kadar çok kaldı ki, endişelendim ve yoklarken elim ayağına dokunmuş olacak ki kımıldadı. Ben de ha­yatta olduğuna kanaat getirerek sevindim. Secdede şöyle dua ediyordu: .

" «Ya Allah, azabından affına sığınıyorum, gazabından rızana iltica ediyorum. Senden sana sığınıyorum. Hiçbir senayı, senin nefsine karşı olan senana denk saymıyorum». Sabah olunca durumu kendisine haber verdim. «Bunları hem öğren, hem de başkalarına öğret. Bunları bana Cebrail öğretti» buyurdu. 

Üçüncüsü: Cenâb-ı Hak bu gecede Benî Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca ümmet-i Muhammed´e rahmet eder.

Dördüncüsü: Mağfiretin husulüdür. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 

«Bana Cebrail aleyhisselâm geldi ve dedi ki: Şu Şaban ayının yansı (Berat) gecesi (yok mu?) O gecede Allah için, Benî Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca azâdhlar vardır. Allah, bu geçer

müşrike, çok buğuzkâr kimseye, akrabalık (münasebetin) i kesene, büyüklük taslayana, ana babasına isyan edene ve şarap düşkünü ay­yaşa (rahmet nazarı ile) bakmaz». 

Beşincisi: Bu gece Peygamber Efendimiz´e şefaat selâhiyetinin ta­mamı verildi. Şöyle ki: Peygamber Efendimiz Şaban ayının onücüncü gecesi, ümmetine şefaat edebilmek için Allahü Teâlâ´ya niyazda bulundu. Kendisine, ümmetinin üçte birine şefaat etme selâhiyeti verildi. Ümmetine son derece düşkün bulunan Resûlullah, daha fazla kimseye şefaat edebilme arzusu ile yanıp tutuşmaktaydı. Ondördüncü geceyi de ibadetle ihya ve Cenab-ı Hakk´a şefaat dileğini tekrar etti. Ümmetinin üçte ikisine şefaat selâhiyeti verildi. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz, onbeşinci geceyi de ibadetle geçirdi ve Mevlâ´ya selâhiyetinin genişletilmesi için duada bulundu. Bunun üzerine ümmetinin tamamına şefaat selâhiyeti verildi.

Bu geceye değer kazandıran hususlardan biri de kıblenin Kudüs istikâmetinden, Mescid-i Haram tarafına çevrilmiş olmasıdır

İslâmiyetin başlangıcında namazlar Kudüs´e Beytü´l Makdis´e kar­şı eda edilmekte idi. Resûlullah, ceddi Hazret-i İbrahim´in kıblesi bulunan Kâbe´ye yönelerek namaz kılmak için arzu taşıyor ve vahye intizar ediyordu. Bu hâl, hicreti takiben on altı ayı aşkın bir zaman böyle devam etti. 

Hicretin ikinci senesi, Şaban ayının onbeşinci günü Efendimiz, Benî Seleme. Yurduna varmıştı. Onların mescidinde öğle namazının farzını kıldırırken kıblenin değiştirilmesiyle ilgili şu âyet-i kerime geldi:

«Biz, yüzünü (vahye intizar ve iştiyakından) çok kere göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni her halde hoşnud olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda) yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına (Kâ´be semtine) çevir ilh...» (4). Peygamber ´Efendi­miz, namaz içinde yönünü kıbleye, Kâ´be-i Muazzama tarafına çevirdi ve namazın seri kalan iki rek´atini Mescid-i Haram´a doğru kıldı. Bu mescide MESCÎDÜ´L-KIBLETEYN adı verildi. 

(4) Sûre-i Bakara. 114.

Bu gecenin feyzinden istifade edebilmek için kaza ve nafile namazlar kılmalı, Kur´ân okumalı ve dua etmelidir. Hatalarımıza tevbe edip Hakk´a yönelmeli ve yoksulları sevindirmelidir