İSTANBUL - Bağışıklık sisteminin bir bozukluğu olan alerji, özellikle bahar aylarında yaşam kalitesini düşüren reaksiyonlara neden olabiliyor. Hayat kalitesini düşüren alerjik hastalıkların birçok nedeni bulunuyor ve farklı belirtiler ile kendini gösterebiliyor.
Alerji konusunda merak edilenleri uzmanlık alanlarına göre ayrı başlıklar altında inceleyen Türkiye İş Bankası grup şirketleri arasında yer alan Bayındır Sağlık Grubu Uzmanları, konu hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulundu.
Bağışıklık sisteminin bir bozukluğu olan alerji, özellikle bahar aylarında yaşam kalitesini düşüren reaksiyonlara neden olabiliyor. Bağışıklık sisteminin immünoglobülin-E adı verilen bir antikor tarafından fazla uyarılması sonucu ortaya çıkan yanlış alarm durumu, vücudun pek çok bölgesini etkileyebiliyor.
Konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalar yapan Bayındır Sağlık Grubu uzmanları, alerjik rinit, alerjik astım, ürtiker ve çocuklarda görülen alerjilere ilişkin önemli uyarılarda bulundu.
HER 5 KİŞİDEN 1’İNDE ALERJİK RİNİT (NEZLE) GÖRÜLÜYOR
Alerjik rinit, toplumda en sık görülen alerjik hastalık olarak biliniyor. Alerjik rinitin, burunda tıkanıklık, kaşınma, akıntı, hapşırma nöbetleri, geniz akıntısı, yüzde basınç ve ödem, gözlerde kaşınma, kızarıklık, sulu akıntı, göz altında morluklar gibi belirtiler ile kendini gösterdiğini belirten Bayındır İçerenköy Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ethem Şahin, “Ayrıca boğazda yanma, ağrı, öksürük, kaşıntı hissi, ses kısıklığı ve tat bozukluğu da olabiliyor. Ek olarak uykudan sık uyanma, horlama ve boğaz kuruluğuna yol açabiliyor. Alerjik rinit her 5 kişiden 1’inde görünen genetik bir hastalık olmasına karşın çevresel faktörler hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor. Şehir değişikliği, iş değişikliği, ortam değişikliği, okul değişikliği hastalığın bu hastalığına neden oluyor” dedi.
ALERJİK RİNİTİN TEDAVİSİ KİŞİSEL OLMALI
Alerjik rinitin, polenlere (çiçek tozu) bağlı olarak bahar mevsimlerine özgü ortaya çıkabilirken, ev tozu akarları veya kedi, köpek alerjenlerine bağlı olarak da tüm yıl boyu görülebileceğini belirten Doç. Dr. Ethem Şahin, “Alerjik rinitin tedavisi kesinlikle standart değil ve kişisel olarak hazırlanıyor. Hastanın yaşı, genel durumu, eşlik eden hastalıkları, hastalığının şiddeti ve tedaviye uyumu gibi etkenlere göre bireysel bir tedavi stratejisi izleniyor. Ne alerjisi olursa olsun tedavide 4 alternatif bulunuyor. Bunlar birlikte veya tek başına kullanılabiliyor. Bu tedaviler ise sırasıyla; ilaç tedavisi, koruma tedavisi, aşı tedavisi ve cerrahi tedavi olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.
ASTIM OLGULARININ, %60’INI ALERJİK ASTIM OLUŞTURUYOR
Astım her yaş grubunda ortaya çıkarken, Türkiye’de yaklaşık dört milyon civarında astımlı hasta olduğu tahmin ediliyor. Tüm astımlı olguların yaklaşık %60’ını ise alerjik astımın oluşturduğunu belirten Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Dr. Yavuz Demirel, ev tozu akarları, polenler, küf mantarları, kedi-köpek alerjenlerinin bu hastalığa neden olabileceğini söyleyerek açıklamalarına şu şekilde devam etti: “Alerjik astım tanısında, kişinin öyküsü alınıp muayenesi yapıldıktan sonra solunum fonksiyon testleri, bronkoprovokasyon testleri, alerjiyi saptamak için deri testleri (prick test) kullanılıyor. Prick test kısa sürede yapılan, emniyetli ve sonuçları güvenilir olan, en fazla tercih edilen yöntem. Ayrıca kanda spesifik IgE ölçümleri, tanıda kullanılan diğer testler arasında yer alıyor.”
TEDAVİNİN İLK AŞAMASI KORUNMA İLE BAŞLIYOR
Alerjik astımın tedavisinde 3 temel yöntemin kullanıldığını ileten Prof. Dr. Yavuz Demirel, sözlerini şöyle sürdürdü: “İlk yöntem olarak korunma aşamasında hastanın alerjisini ortaya çıkaran neden veya alerjenlerden uzak durması ve bu konuda eğitilmesi önem taşıyor. Tıbbi tedavi olarak, alerjik astımda altta yatan enflamasyonun tedavisi yapılıyor. Bu tedavide bazen kontrol edici ilaçlar ve yakınmalara yönelik rahatlatıcı ilaçlar kullanılabiliyor. Bazı alerjik astımlı hastalara immünoterapi yapılabiliyor, bu tedavi şekli hastalığın doğal gidişini değiştirebilecek tek tedavi yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Alerjik astım tam tedavi edilebilen bir hastalık olmamakla birlikte, uygun tedavi ile hastalık kontrol altına alınabiliyor ve uzun yıllar yakınmalar olmadan hasta hayatına devam edebiliyor.”
ÇOCUKLARDA BESİN ALERJİLERİ DAHA ÇOK YAŞANIYOR
Alerjik hastalıklar çocukluk çağında sıklıkla görülüyor. Ailesinde alerjik hastalık olan çocuklarda alerjik hastalıkların gelişme olasılığının daha fazla olduğunu vurgulayan Bayındır Söğütözü Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fehim Yaşar Anlar, yaşamın ilk yılında karşılaşılan sorunların daha çok besin alerjileri olduğunu aktararak sözlerine şu şekilde devam etti: “Bebeklerde inek sütü alerjisi ilk aylarda ortaya çıkabiliyor. Çocuk büyüdükçe ev tozu akarları, polenler, küf mantarları ve ilaçlara karşı alerjik tepkiler gelişebiliyor. Ek olarak bebeklerde inek sütü, yumurta veya susam gibi besinlerin yol açtığı alerjik belirtiler ciltte kızarıklık kaşıntı ürtiker ekzema şeklinde olabiliyor. Bu aylarda besin alerjileri solunum yollarında burun tıkanıklığı, düzelmeyen burun akıntıları, hışıltılı solunum, nefes darlığı, tekrarlayan orta kulak iltihabı gibi sorunlara yol açabiliyor. Bazen erken bebeklik döneminde gıda alerjileri bebeklerde kilo alamama, kanlı gaitaya yok açabiliyorken besin alerjilerinin en şiddetli olanı yaşamı tehlikeye sokan anaflaktik reaksiyonlar şeklimde karşımıza çıkıyor.”
ÇOCUKLARDA ALERJİK HASTALIKLAR OKULDA DEVAMSIZLIĞA NEDEN OLUYOR
Alerjik çocuklarda bazen aşırı hareketlilik ve okulda uyumsuzluk sorunu ortaya çıkabiliyor. Alerjik hastalıklara bağlı çocuklarda oluşan huzursuzluk ve çabuk sinirlenmenin derslere ilgisizliğe yol açabildiğini söyleyen Prof. Dr. Fehim Yaşar Anlar, daha büyük çocuklarda karşılaşılan belirtileri ise şu şekilde sıraladı:
AKUT ÜRTİKERDE LEZYONLAR GENELDE İZ BIRAKMADAN 24 SAAT İÇİNDE KAYBOLUYOR
Ürtiker, deride kabarık, kaşıntılı ve kızarık lezyonlar şeklinde ortaya çıkıp 24 saat içinde kaybolması ile karakterize olan ve sık görülen bir hastalık... Bu şikayetlerin 6 haftadan kısa ise akut, daha uzun süredir devam ediyorsa kronik ürtiker olarak adlandırıldığını aktaran Bayındır Söğütözü Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Pınar Öztaş, konu hakkında şu bilgileri paylaştı: “Bazı hastalarda ürtiker atakları tetikleyici faktörler sonrasında gelişiyor. Bunlar arasında enfeksiyonlar, ilaçlar, yiyecekler, deriye temas eden maddeler sayılabileceği gibi, vücut ısı artışı, terleme, basınç, soğuk, güneşe maruz kalmak gibi fiziksel faktörler de olabiliyor. Ek olarak arı sokmaları ve aşılar da akut ürtiker için tetikleyiciler arasında yer alıyor. Ürtikerde deri belirtileri, vücudun her yerinde görülebilen kırmızı pembe kabarıklıklar olarak karşımıza çıkıyor. Büyüklükleri çok değişken olmakla birlikte, 1-2 mm veya geniş alanları kaplayan plaklar şeklinde olabiliyor. Kabarıklardaki kaşıntı çoğunlukla geceleri artıyor. Lezyonlar genellikle iz bırakmadan 24 saat içinde kayboluyor.”
DEPRESYON ve ANKSİYETE KRONİK ÜRTİKERE NEDEN OLABİLİYOR
Kronik ürtikerde depresyon ve anksiyete gibi psikolojik nedenlerin hastalığı oluşturabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Pınar Öztaş, “Derinin daha derinlerinde ortaya çıkan, kabarıklık, şişme, kaşıntı veya yanma-batma hissi şeklindeki bulgular anjioödem olarak adlandırılıyor. Sıklıkla göz kapaklarında, dudaklarda ve bazen ağız içinde görülüyor. Ağız içi etkilendiğinde nefes darlığı ve yutma güçlüğü gibi ciddi bulgulara yol açabiliyor. Alerji belirdiği zaman öncelikle saptanabiliyorsa tetikleyici olan alerjenden uzak durulması önem kazanıyor. Tedavide ise çeşitli tablet ve kremler öneriliyor” dedi.